top of page

Koku

Yazarın fotoğrafı: Atalay NallıdereAtalay Nallıdere

Hikayeye kendi açımdan bakmadan edemiyorum. Senin kurduğun hikayeye bile, seni sevmeme rağmen kazanmak için bakıyorum. O kadar soğuk kalpli biraz insanım ki, ölüm bile kalbimi ısıtamıyor. Sanırsam ailemden gelen bir özellik. Senin vücudundan ayrılan ısı, benim kalbime uğramayı reddediyor. Senin gibi hissetmek nasıl bir şey? Sürekli geldiğin yerden başka bir şeylere ait hissetmeye çalışıp becerememek. Tüm benliğinle o insana, o gruba, o şarkıya, o inanca ait olduğunu benimsemek ve yaşamak. Senin gibi hissetmeyi düşünmeyi bile beceremiyorum, ben bunları çoktan bıraktım. Tüm bunlar sadece benim çoktan vazgeçtiğim düşünceler. Hatta doğru düzgün düşünüyor olmayı bile çoktan bırakmış olabilirim.

Ait olamayınca topluca çekip gitmek becerebileceğim bir olgu değil. Dedim ya kalbim ısınmıyor, o son benimki olmadıkça hiçbir şey hissetmiyorum. Çevremde sadece hissetmeyen insanları tutuyorum.

O koku peki, her gün her yerde aldığım o koku. Geçen gün cenazede biri beni omzundan tuttu ve kalabalığın arasından çekip çıkardı. Kulağıma doğru eğildi; “Bu karşıdan gelen hayatında hiçbir zaman kaybetmemiş bir insan. Ailecek bana bir sebepten dolayı kırgınlar.” Sesinde bu kırgınlığın sebebini aslında bildiğini açığa vuran tutarsız ve hastalıklı bir ton vardı. Bir an için herkesin orada rol keseceğini düşündüm, sarılmalarını bekledim. Hala insanların birbirlerine kırgınlık beslememeleri gereken yerler ve zamanlar olduğunu düşünüyordum. Yanılmışım.

Şimdi anlıyorum ki, insanlar artık hareketlerinin sonuçlarını bile takip edemiyorlar. Şimdi yıllar boyu onları gören herkese kırgınlıklarını konuşma fırsatı veriyorlar. Yıllar boyu, o zamanlarda ve o yerlerde bile birbirlerine tahammül edemeyen bu insanlar ile dalga geçeceklerdi. Kendileri de aslında onlardan hiç farklı değiller, ama neyse. Ben ise böyle yerlere gitmiyorum, beni tanıyan kimse de beni çağırmıyor zaten. Kırgınlarımı geri kalan herkesten olabildiğince saklıyorum, olaysız ve sessizce yaşıyorum.

Akşama kadar ne söyleyeceğini bekledim, gözleri dolana kadar onu bekledim. Rezil olduğunun farkında olarak, kırgınlığını hala dillendiremeyen kibriyle genel kalıp sözler ve ağlamaklı gözler ile belki sabaha kadar uyuyamayacaktı. Onu izleyen birileri varmış gibi sadece kırgınlıklarının açığa vurulmasından utanç duyuyordu. O yerlerde ve o zamanlarda insanların yüzüne, kırgın olduğu insanların yüzüne bakmaması umurunda değildi. Zaten iki gün sonra yine bakmazlardı. Başkalarının gözleri onların üzerindeydi, ve çoktan tabuttakini unutmuşlardı. Bir çoğunun üzülmeye zamanı yoktu ama iyi bir dedikodu asla yaşlanmazdı.

O koku yok mu peki o koku, dümdüz hiçbir şeyle bağdaştırmadığım koku. İş yerindeki masamın etrafında, yatağımın içinde, yemek yaparken, bahçede gezinirken bile aldığım o koku beni çığırdan çıkarmak üzere. O kokuyu aldığım zaman nereden geldiğini anlayamamaktan çıldırıyorum. Nefret etmiyorum ama aynı şeyi koklamaya dayanamıyorum. Sanki her yerde aynı hissediyormuş gibi, monotonlaşmamın bir simgesi, o koku.

Artık depresyona girmeye bile hakkım yokmuş gibi hissediyorum. Sefalet içerisinde, cahil fakat en azından çabalayan insanları gördükçe ve depresyona girip çekip giden insanların hayatına baktığımda, o hakkı kendimde görmüyorum. Yan gelip yatmaya, bir potansiyel hissederken onu gerçekleştirmektense korkmaya, çekinmeye hakkımın olmadığını söylüyor bir ses. Bu ses bana bakan suratların bir yankısı, şaşkınlık ve anlamsızlık. Hiçbir hareketime anlam veremeyen insanlar. Anlamsız bakışlarıma, sorgulayamayan zihnime, hayal kırıklığı ile tepki veren ifadeler.

Geçen gün bir şeyler karalamışım; “Kimse kimsenin hayatında eşit izler bırakmıyor. Bilmem, belki benim hayatımda iz bırakan anlar çok az olduğu için böyle hissediyorumdur.” Bu yazdığım andan 6 yıl öncesine bakınca bu cümle çok anlamlı geliyor. Bu günden bunu yazdığım ana bakarsam bir o kadar anlamsız. Bugün gördüğüm her kıvırcık saçlıyı sen zannettim. Seni 6 aydır görmüyorum belki saçlarını kestirmişsindir. Belki artık saçların yoktur, belki sen yoksundur.

İşte aylardır olduğum her yerde ne olduğunu hatırlayamadığım o koku var. Ne olduğunu bir türlü hatırlayamıyorum ve aylardır ölümünden anlamsız bir korku duyduğumu düşünüyordum. Gerçekten bu korkuyu duyarken ne kadar anlamsız bir korku olduğunu düşünebiliyordum. Bu duyduğum korkuyu da o koku gibi kendime yakıştıramıyorum.

Düşünemiyorum, günlerdir, haftalardır belki de aylardır ele avuca alacak bir fikir gelmiyor aklıma. Kahvaltı yapmayı bile bazen bir kenara not alıyorum. İnsanlar ise çürüdüğümü gözlerimden okuyorlar ve buna dayanamıyorum. Çürüdüğüme değil, insanların bunu anlamasına dayanamıyorum. Sanırsam ailemden gelen bir özellik.


Editör: Bahar Gümüşer

İlgili Yazılar

Hepsini Gör

Falcı

O an yolumu yolumu kesip el falıma bakmak isteyen falcının hocasından öğrendiği ilk kuralı çoktan unuttuğunu fark ediyorum. Artık...

Misafir

Halbuki sadece rüya görmek değil hayal etmek de uykuya dalabilenlerin hakkıdır.

Comments


  • Facebook
  • Spotify
  • Instagram

 © camduvar kültür sanat 2021

bottom of page