top of page

Başkaldıran Sihirbaz

  • Yazarın fotoğrafı: Atalay Nallıdere
    Atalay Nallıdere
  • 3 May 2021
  • 7 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 11 Nis 2022


Baskaldiran Sihirbaz Camduvar Ozgun Hikaye

Hışımla merdivenleri iniyordum, bağrışmalar ise arkamdan devam ediyordu. " Seni bu şirkete alanın Allah belasını versin. Delisin lan sen, deli. Tamam lan, bırak beni İbrahim.". Merdivenleri üçer beşer inerken, diğer ofislerden uzanan şaşkın suratlar üst kata bakıyorlardı. Anladığım kadarıyla çoğu, deli olanın üst katta hayvan gibi bas bas bağıran angut herif olduğunu düşünüyorlardı. Bana kalırsa, yine de deli olan bendim. İnsan olmayı beceremeyen, bir şekilde edindiği değerlere er yada geç ihanet eden bendim. Foyamın her an açığa vurulabileceğini hissediyordum.


Binanın kapısından çıkmadan önce, ceplerimdekileri ceketimin iç cebine koydum. Caddedeki protestolar günbegün daha da kalabalıklaşmıştı, fakat şimdiye kadar hiçbir binaya girmeye çalışmamışlardı. Protestocuların ne kadar barışsever olduğunun konuşulmasına tahammül edemiyordum. Bana çok tekinsiz geliyorlardı. Rıfat’ın dediğine göre, onlar için, olumlu ya da olumsuz hiçbir söz hakkımız yoktu. Maaşını al, söyleneni yap. Şirketin temsil ettiği düşünceler ile ne gibi bir alakamız olabileceğini kavrayamıyorduk. Fakat, onların kalabalık ve birlik olabilmelerini kaldıramıyordum. İçlerinden biri telefonumu çalsa, hepsini sonsuza dek affetmezdim.


Rıfat “İnsan isyan etmeli, Tanrı var olsa bile insan kendi başının çaresine bakabileceğini kanıtlamak için isyan edebilmeli. İnsanın alçakgönüllü olmaya ihtiyacı yok, herkes yüksekleri hedeflemeli.”, diyordu. Alçakgönüllülük sadece bireyin erdemiydi. Bunun bu insanların isyanı ile ne alakası vardı ki? Bu insanlar olsa olsa dünya kendilerinin değil, başkalarının istediği gibi olduğu için isyan ediyorlardır. Bu insanların samimiyetine inanmıyordum. İşte İbrahim’e kalırsa onlara ihanet ediyordum.


Lobideki gözler, kapı kolunu tutmakta ama kapıyı açmamakta ısrar ederek, garip garip davranan bana döndü. Anahtarlarımın çıkan hengamede ofiste kaldığının farkına varmıştım. Güvenlik gülerek “Yine, kahve çarpıntı yaptı herhalde.” şeklinde dalgasını geçti. Utanç içinde, şaşkınlığımı gizledim. Zaten İbrahim getirir diyerek kendimi teselli ettim. Nasıl olsa her gece içmeye bana geliyor, deve değil ya eve girmek için anahtar gerektiğini düşünebilir herhalde!


Tekrar aylak olmanın en mest edici yanlarından biri her yere yürüyecek kadar zamanımın olmasıydı. İç cebimi tutarak kalabalığı yardım. Bütün kalabalık bir sessizliğe bürünmüş bana bakıyordu. Olabildiğince çabuk uzaklaşmak için adımlarımı hızlandırdım. Sanki daha çok dikkat çekmiştim. Ancak barikatları aşınca elimi göğsümden indirdim. Şimdi normal bir aylak gibi sallana sallana, etrafa ve reyonlara baka baka caddede yürüyordum. Sallana sallana eve kadar yürüyordum.


Bir hafta önce, mahallenin girişindeki pazar yerinin yanındaki boş araziye, rengarenk bir çadır gerilmişti. Önünde çocuklar ve gençler uzun bir kuyruk oluşturuyorlar, bağırış, kıyamet, pazarlık gırla. İnsanların çoluk çocuğu burda olmasa aslında şikayetleri de gırla. Bugün kalabalığın şekli şemali bir farklıydı. Bir değişmiş, beti benzi solmuştu. Mahallenin gençleri kendi aralarında: “Adam insanları tavuğa dönüştürüyormuş.” “Bir de insana geri çeviriyormuş.”; Takım elbiseli iki kişi: “Bir hitabeti var ki Fehmi Bey, sanki siyasetçi.” “Hayır siyasetçi değil, adeta bir tiyatrocu. Hatta tiyatrocudan da öte!” diye hararetli bir şekilde tartışıyorlardı. Kalabalıktan çıkan gürültü ise gittikçe daha da kendisini besliyordu.


Sihirbazlara hayatım boyunca hiç ilgi duymamıştım. Sihirbazlar bir yana, neyi, nasıl yaptıklarını başkalarından saklayan hiçbir insana tahammül edemiyordum. Hem insanları tavuğa çevirmek de neydi? Olsa olsa, bir perdenin arkasında insanın yerine tavuk koyuyorlardır. Hem insanı tavuğa geri çevirdiğini de iddia ediyorsa foyası, o insan daha sonra neden diğer insanlara numaranın aslını söylemesin ki? Yoksa sahnenin arkasında para mı veriyorlar? Öyleyse bilet alınır; bakarsın piyango bize çıkar.


Uzun boylu, ince kollarıyla bir çocuk elime bir afiş tutuşturdu. Ardından kalabalığın içinde kayboldu. Afişin üzerinde büyük puntolarla, “Adem-i Kemal’in tüm dünyadaki sadece ikinci gösterisi.” yazıyordu. Hayatımda daha önce sadece bir kez sihirbaz seyretmiştim. O da sihirden çok espri yapıyordu. Taahhüt ettiğini yerine getirmeyen sihirbazlık müessesesine o günden sonra hiç güvenim kalmamıştı. Fakat, insanları tavuğa dönüştürebildiğini iddia eden, sadece ikinci gösterisinde mahallenin yobaz kalabalığını cümle cemaat toplamayı başaran bu adamın gösterisini izlemeyi, benim gibi eğitilmiş bir bireye vazife atfettim.


Hem sadece basit, salak insanlar gizemlerin arkasından ne olduğunu öğrenmek istemezler. Eğer en ufak bir şey bile öğrenirlerse, artık onlar hakkında cahilce ahkam kesemeyeceklerini, atıp tutamayacaklarını bilirler. Onlar hiç efor göstermeden, zeki konuşmaları aptalca taklit edebilmenin büyüsü içerisindedirler. Salaklar, yönetirken dalga geçilmek istenmezler. Bu yüzden sadece salaklar değişmekten korkarlar, bu yüzden gizemlerin olduğu gibi kalmasını, herkesin eşit olmasını isterler.


Bilet kuyruğunu bulana kadar, yanlışlıkla üç farklı kuyruğa girdim. Seyyar satıcılar bile herhalde müşterilerine sihir yapıyorlardı. Asıl bilet kuyruğu ise alabildiğine uzundu ve önümde kısalmaktansa bir şekilde gittikçe uzuyordu. Aksi olan ise önümdekilerin gösteriyi ikinci kez izlemeye gelmiş iki geveze olmasıydı. Kalabalığın gittikçe daha çok bağırmasından bu yüzden hoşnut oluyordum. Biletimi alıp, kendimi içeri attım. İçeri girebilmenin şokunu üzerimden atamamışken, hepi topu 500 kişilik sahnede orta sıralardan bir yer bulabildiğime bir hayli şaşırmıştım. Sahnenin üzerindeki jonglörler ve önündeki palyaçolar, gösteri başlayana kadar insanları meşgul tutuyorlardı. 15 dakika kadar sonra çadır doldu, ışıklar sahneye odaklandı. Galiba gösteriyi izlemiş olanlardan bir alkış koptu. Perdelerin arasından kısa boylu tıknaz, topallayarak yürüyen bir adam çıktı. İlk önce seyircilere göz gezdirdi, sonra selamladı ve arkasını döndü. Perdeler açıldığında, ışıkları üzerinde toplamıştı. Tok sesiyle gösterisine başladı:


- Filozoflar içten inanarak der ki; “Bütün bu soruların bir sınırı, bir sonu olmalı.” Hepsi bırakın bütün soruların sonunu görmeyi, kendi sorularının sonunu bile göremeden dünyaya veda ederler. Halbuki soruların sonu olması gerektiğine inanmak ve varsa bile bunu aramak ne kadar ürkünç ne kadar da rezalet bir istektir. Biz bilinçli ölümlülerin kendilerini eğlendirebilmeleri için her zaman sorular var olmalıdır. Değiştirmeye motivasyonumuz olması için sorgulamaya ve rahatsız olmaya ihtiyacımız olduğunun farkında değillerdir.


Sihirbaz yavaşça şapkasını indirdi, ceketini çıkardı. Sahnenin arkasından iki adet örtüyle kaplanmış kutular getirildi. Sihirbaz şapkasını ve ceketini kutuların arasına yerleştirilen masanın üzerine serdi. Masanın diğer tarafındaki kitabı aldı. Kitabı açtı ve konuşmaya devam etti.


- Ben naçizane bir sihirbaz olarak bilinci, nasıl soru sorabildiğimizin kendisini sorgulamaya karar verdim. Hayatı ve dünyayı böyle değiştirmek istedim. Sihirbazlık yapmaya başladığımdan beridir, bu amacımda başarılı olduğumdan eminim.


Sihirbaz kitabı yavaşça kapattı, masanın üzerinde geri bıraktı. Hızlı adımlarla sahnenin ön tarafına geldi. Neredeyse kükrüyordu:


- İddia ediyorum ki, bilinç sadece insanlara özgü bir şey değil, bütün hayvanlar bilinçlidir. Belki de bütün canlılar.


Kutuların üzerindeki perde sihirbaz sözünü bitirince kalktı, altlarındaki kümeslerin birinin içinde gerçekten de bir tavuk bulunmaktaydı, diğeri ise boştu. Sihirbaz kalabalığı süzdü, seyircilerin gözlerinin içine dik dik baktı. Sırada neyin olduğunu bilenler şimdiden heyecanlanmışlardı.


- İçinizden birinin sahneye gelmesini rica edeceğim, eğer ki bu gösterinin sizin için gizemli kalmasını ve seçilmemeyi istiyorsanız, lütfen seçim sırasında gözlerinizi kapatın.


Yanımdaki salaklar gözlerini kapatıyorlardı. Gösteriyi daha önce seyretmiş meraklılar, sırtlarını dikeltmiş göz önüne çıkmaya çalışıyorlardı. Bir şeylerin üzerine saatlerce cahilce konuşmayı neden bu kadar severlerdi ki? Yüzüm ekşidi. Değerli madenlerin üstünü bile kazımamaktan bu kadar hoşnut olmamız içimizde neredeydi? Sahneye tekrar baktığımda, sihirbazla göz göze geldim. Bir anda tüylerim diken diken oldu. Fakat daha neden korktuğumu bile söyleyemiyordum. Sihirbaz sahne boyunca yürürken gözlerimin içine bakmaya devam etti. Topal adımının ardından durdu ve seslendi;


- Sahneye gelir misiniz genç beyefendi?


Sorusunu kafamı öne eğerek onaylamakla yetinebildim. Bulunduğum koltuktan izin isteyerek zar zor çıkabildim, iç cebime sarıldım. Rahatlayan gözler yine üzerime toplanmışlardı. Merdivenleri yavaş yavaş iniyordum. Bir önceki adımımı, bir sonrakini atmak için verdiğim dikkatin yarattığı karmaşada kaybediyordum. Gittiğim yönü iyice sahne ışıklarının da etkisiyle kaybetmiştim ki; merdivenler sona erince sihirbazın yukarıdan uzattığı eli gözlerimin önündeydi. Kibarca, gülümseyerek sahneye çıkmama yardım etti. Sanki artık sadece bana hitap ediyordu;


- Acaba beyefendi bir devrimin içerisinde olduğunuzdan haberiniz olur muydu? Yoksa, sanki gelecekte yaşıyormuşçasına, bir devrimden sadece devrim sona erdikten sonra haberiniz olurdu? İçinde bulunduğunuz devrimi, tarih kitaplarından mı öğrenirsiniz? Aslını sormak gerekirse bir devrim ne kadar hızlı gerçekleşir, bir devrimi kimler yapar ve kimler bitirir? Bir devrime sizce nasıl destek verilir?


Sihirbaz cevabımı bekledi, şaşkın şaşkın baktığımı görünce:


- Bir devrime tabii ki içinde bulunarak destek verilir. Peki insan cevabını bilmek istemediği soruları neden sorar? Tabi sizi bir kenara ayırıyorum ve tebrik ediyorum, siz sadece bu sahnede olarak, devrim niteliğindeki bazı soruların cevabını bilmek istediğinizi gayet tabi gözler önüne seriyorsunuz. Farkına varmışsınızdır ki; geri kalan hepimiz karmaşanın içinde gerçekliğin göreceli olduğuna inanmak isteriz. Hayatı değiştirmeye olan iddiamızda kendimizi haklı görmek isteriz. Devrimden haberdar değilmiş gibi yaparız, ya da sihirbazın gerçekten büyü yaptığına inanmak isteriz. Fakat bu sizi sadece memnun eder, bizim ise pekala karnımızı doyurur.


Kalabalığın içinden bilgili gözler, numaranın böyle olamayacağını düşünerek, aşırı ilgili bir şekilde sahnenin çeşitli yerlerine bakıyorlardı. Suratlarında bir endişe vardı. Sanki rakiplerinin numaralarını öğrenmeye çalışıyorlardı. Sihirbaz boş kafesin kapısını açtı. Fısıldayarak içeri girmemi söyledi. Kafesin üstü örtüldü. Karanlığın içinde, iyice titremeye başladım. Sahneye sessizlik çökmüştü;


- Hayatlarımıza o kadar fazla inanç sığdırmaya çalışıyoruz ki, aslında ne kadar basit olduğumuzu unutuyoruz. Kendimizi durmadan olmayana inandırmaya çalışıyoruz. Kafesin örtüsünü kaldırdığımda kahramanlarımız yer değiştirecekler fakat bilinçleri örtülerin altında kalacak. Böylelikle bilincin ne olduğunu öğrenebileceğiz. Bilinç bir illüzyon mu yoksa sadece çok yaygın bir fenomen mi? Tavuktan bir insan olduğunu öğrenemeyeceğimize göre, gösteriden sonra tavuk olmanın nasıl hissettirdiğini gönüllümüze sorabilirsiniz.


Bir süre sonra kafesin örtüsü kısa bir süreliğine kalktı ve hemen geri indi. Karanlığın içerisinde vücudumu yokladım, ne yaşandığını, veya en azından ne yaşadığımı anlamaya çalışıyordum. Salonda alkışlar kopuyordu, şaşkınlığımın içinde tekrar kafesin örtüsü kalktı. İnsanlar benim şaşkınlığımı görünce iyice coştular. Sihirbaz kafesin kapısını açtı, beni gösterdi ve bir dalga daha alkışlattı. Ne olduğunu anlayamıyordum, sihirbaz kulağıma eğilerek;


- Değişik bir şeyler hissediyor musun? Ne olduğunun farkında mısın?


Kafamı sağa sola salladım. Elime bir kağıt uzattı.


- Önümüzdeki haftalarda kötü hissedersen gelip beni bu adreste bul.


Kafamı öne eğdim ve kalabalıkla birlikte salondan dışarı yönlendim. Sihirbaz çoktan sahneyi terk etmişti, kafesler sahnenin arkasına taşınmaktaydı. İnsanlar etrafıma toplandı. Beni silkeleyerek, tavuk olmanın nasıl bir hissiyat olduğunu soruyorlardı. Şaşkın gözlerle onlara bakıyordum. Tavuğa mı dönüşmüştüm? Bazıları, diğer kafesin içinde olup olmadığımı soruyorlardı. Hiçbir zaman diğer kafesin içinde değildim ki. İnsanların arasında bunaldım. Onlar sadece paranoyalarının, korktukları şeyin gerçek olduğunu öğrenmek istiyorlardı. Korkularında haklı olduklarını, vicdanlarına ve dünyaya kanıtlamak istiyorlardı. Düşünün ki, bir kurşuna en ihtiyacınız olduğu anda onu size vermiyorlar. Hızlıca insanların arasından çıktım, koşar adımlarla eve doğru yöneldim. En ısrarlı insanlarda kaçarcasına yürüdüğümü görünce peşimden gelmekten vazgeçtiler.


Yola çıkınca İbrahim ile karşılaştım. Anahtarlarımı getirdiğini söylüyordu. Elinde bir poşet dolusu içki vardı. Diğer kafesin içerisine hiç girmediysem gerçekten tavuk mu olmuştum? Hem sihirbaz neden bana bu adresi vermişti ki? İnsanlar tavuk olduğuma inanmak istiyor olamazlar mıydı, nasıl olsa kafesin örtüsü sadece 1 saniyeliğine kalkmıştı? İbrahim’in elinden anahtarı aldım, o daha ağzını açmadan peşime takılmasını boynumla işaret ettim.


Kesinlikle bir sihirbazlık numarasının bir parçası olmuştum. Yoksa yaşadığım sadece basit bir hipnoz muydu? Gayet tabi diğer kafesin içinde olup bunun farkına varmamış olabilirdim. Numaranın içinde bulunmama rağmen gizemini çözemiyordum, hatta kendi vücuduma ne olduğunu bile bilmiyordum. Bir gizem sadece bir diğerinin kapısını aralıyordu:


- Tavuğa benziyor muyum İbrahim?


İbrahim şaşkın gözlerle vücuduma baktı, sonrasında soruma tamamıyla anlam veremedi. Sonrasında deliymişim gibi gözlerimin içine baktı, mimiklerimi inceledi. Sadece bir gizemini çözdükten sonra dünyanın, hatta zamanın ve mekanın ne ifade ettiğini kaybetmiştim. Bir tavuk olduğum için sadece kafesin içinde olduğum o anı ifade edemiyordum, o ana dair zihnimdeki herhangi bir şeyin ne ifade ettiğini çözemiyordum. O anı yaşadığımı biliyor, fakat ifade edemiyordum. Zihnimde olduğunu bildiğim, fakat ne olduğunu bilmediğim bir şey vardı. Dünya hakkında daha fazlasını bilmek düşüncelerimi daha fazla kısıtlamıştı. Daha fazlasını öğrenerek, yokluğuma yaklaşıyordum.


Hikaye: Atalay Nallıdere

Görsel: Oğuzcan Nallıdere

İlgili Yazılar

Hepsini Gör
Falcı

O an yolumu yolumu kesip el falıma bakmak isteyen falcının hocasından öğrendiği ilk kuralı çoktan unuttuğunu fark ediyorum. Artık...

 
 
 
Misafir

Halbuki sadece rüya görmek değil hayal etmek de uykuya dalabilenlerin hakkıdır.

 
 
 

Comments


  • Facebook
  • Spotify
  • Instagram

 © camduvar kültür sanat 2021

bottom of page