top of page

Büyüklere Masallar III

  • Yazarın fotoğrafı: Bahar Gümüşer
    Bahar Gümüşer
  • 28 Şub 2021
  • 4 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 11 Nis 2022

Kral, yorgunluktan oturduğu yere hemen uzanmış, hiçlik ormanının kapkara göğünü seyre dalmıştı. Babasının nefesin esen minik bir rüzgarla yanında hissederken, içinde bir adam yaratmış, bu adamı babasına çok benzetmişti. Babasına önce kıvırcık gür saçlar yerleştirmiş, sonra hemen vazgeçmişti. Okka bir burun yapmış, silmişti. Biraz göbek eklemiş sonra o göbeği de eritmişti. Ne yaparsa yapsın bu adam babasına çok benzemeye devam etmişti. Oturup içiyle muhabbet etmiş, ondan hiç dinlemediği hikayeler dinlemişti. İçindeki adamın anlattığı bazı hikayelere ise oldukça gülmüştü. Gülmesine gülmüştü ama daha önce onu hiç gülerken gören olmadığından, gülüp gülmediğine bir türlü emin olamamıştı. Babasından hikayeler dinlerken, yüreği bir mucize olsun diye dua etmişti. Bu duayı babasının yaşadığı yerden, içinden, en derinlerden etmişti. Kısa bir adan sonra ettiği dua gerçek olmuş, bir mucize gerçekleşmişti. Hiçlik ormanında yankılanmayan ses, yankılanmaya başlamış, babasının içinden anlattığı komik hikayeler olmuş, kulaklarından içeri girmişti. Bu ses içinde babasına kuşattığı seslerden çok daha tiz olsa da, kral bunu fark etmemişti. Heyecanla yattığı yerden kalkmış, sesin kaynağına doğru yürümüştü.


Kral sese yaklaştıkça, hiçliğin her noktasında hakim olan zifiri karanlık, biraz olsun azalmıştı. Kral bu aydınlığı dilediği mucizeye yormuş, sesin kaynağında yanan ateşi henüz fark etmemişti. Yürüdükçe yürümüş, sonunda bir yere varmıştı. Ateşin başında hikayeler anlatan prensesi görmüş, biraz durmuştu. Prenses ona yaklaşan kralı fark etmemişti. Hikayelerini anlatırken kısa bir an yanına dönmüş, ağaçların arkasında bekleyen gölgeyle irkilmişti. Uzun uzun gölgeye bakmış, ne olduğunu anlamaya çalışmıştı. Kral daha fazla dayanamamış, aralarındaki son ağaç dalını elleriyle kaldırmıştı. Hiçliğin ortasında birbirlerini gördükleri ilk an kafalarında çakan şimşeklere, ikisi de oldukça şaşırmıştı.


Kral prensesin babası olmadığı hemen oracıkta anlasa da, tuhaf bir dürtüyle prensesi yıllardır tanıdığına emin olmuştu. Prenses ise aynasında yansıyan adamı karşısında gördüğünde, dili tutulmuştu. Kral prensese yaklaşmış, içindeki tanıdık hisle ateşin başına, onunsa tam karşısına oturmuştu. Hiçbir şey konuşmadan bir süre birbirlerine bakmış, bakarken düşündükleri her şeyi unutmuşlardı. Hiçlik ormanında çakan şiddetli fakat yağmursuz şimşekten sonra, prensesin tutulan dili çözülmüştü. İçindeki hikayeleri krala anlatmış, önce en komik olanlarından başlamıştı. Kral bu hikayelere oldukça gülmüştü. Prenses onu gülerken gördüğünden, bu kez güldüğüne emin olmuştu. O gülerken prenses yaylanan ağzını takip etmiş, ortaya çıkan dişlerine tek tek dikkat kesilmişti. Sonunda kral sayesinde gülmeyi öğrenmişti.


Kafeslerinde hissetmedikleri zaman, hiçlik ormanında onlar için bir yanılsamadan ibaret olmuştu. Prenses en çok hiçliğin karanlığını sevmişti. İçindeki tüm hikayeleri anlatmış, hepsi bitince de yeni hikayeler uydurmuştu. Hepsini krala anlatmıştı. Kral tek kelime etmeden, onu sessizce dinlemişti. Birkaçına gülerken birkaçında gözlerini ateşe dikmiş, düşünmüştü. Prensesin anlattığı her hikayede babasını aramaya devam etmiş, ona bundan hiç bahsetmemişti. Prenses ise hiçlikte geçen her yanılsamadan sonra kralın babası olduğuna emin olmuş, onun sessiz kelimeleri ardında saklanan kendini bulmak istemişti. Hiçlik ormanında şiddetli ve yağmursuz şimşeklerden biri daha çakmıştı. Bu şimşek prensesi oldukça korkutmuştu. Şimşeğin ardından sert bir rüzgar esmiş, ateşi söndürmüştü. Prenses ormanın en çok karanlığını sevse de, sönen ateşin ardından bir çırpıda kaybolan kendisinden oldukça korkmuştu. Ağlamaya başlamış, ağlamanın ne demek olduğunu öğrenmişti.


Kral vakit kaybetmeden bir ateş yakıp, prensese sarılmıştı. Saçlarını okşamış, ona okuduğu bir kitabı anlatmıştı. “Sevgi yakından baktığında tüm gerçeklerin ardına saklanmış bir düştür” demişti. Bu cümleyi o kitaptan öğrenmişti. Prenses kralın sesiyle biraz olsun yumuşasa da, saçlarını okşaması yüzünden onun babası olmadığı öğrenmişti. Anlamsız hiçlik günleri anlamsızlığını korurken, onlar için bir yanılsamadan ibaret olan zaman, akıp gitmeye devam etmişti. Kafeste geçen ömürlerinden sonra hiçliğin ortasındaki bu buluşma, ikisine çok iyi gelmişti. Prensesin gördüğü ilk erkek kral olsa da, prenses kralın gördüğü ikinci kadın olmaya devam etmişti. Yalnız birinci kadın delirdiğinden, durum eşitlenmişti. Kapkara ormanda içlerine dolan ilahi huzur sayesinde ikisi de babasını unutmuş, yalnız kendileriyle kalmışlardı. Kafeslerini bırakmış, bir daha içlerine girmeyeceklerine emin olmuşlardı. Boşlukta geçen zamanı, hiçlikte olmaya tercih etmiş, yepyeni bir hayat kurmuşlardı. Yeni hayatlarında uykusuz uykular uyumuş, gözlerini nadiren kapatmışlardı. Hiçliğin karanlığıyla nerede olduklarını unutmuşlardı. Yalnız birbirlerine bakmış, baktıkları her an kendilerine biraz daha yaklaşmışlardı. Sönen ateşlerin yerine yenilerini yakmış, hikayeler yazmışlardı. Yazdıkları hikayelere yakışır sonlar yazmış, sonlar ardından uzun uzun konuşmuşlardı. Hiçliğin orta yerindeki hikayelerine bir son yazmaktan ise her an kaçınmışlardı.


Hiçlikte tıpkı kafeslerindeki gibi doğmayan güneşin hissedilmeyen sabahlarından birine uyandıklarında, kral her zamanki gibi önce onları ısıtan sarı sıcak ateşlerini yakmıştı. Yine her zamanki gibi oturmuş, hikayeler uydurmuşlardı. Prenses anlatırken, kral ise dinler ve gülerken, ateşlerinin etrafında birkaç ışıklı böcek uçmaya başlamıştı. Bu böcekler dünyada sarı ışık yayan ateş böcekleri olsa da, bu bir masal denemesi olduğundan hiçlik ormanında beyaz ışık yayarlarmış. Onların asırlar sandığı kısacık bir andan sonra bembeyaz ışıklı bu böcekler, gittikçe çoğalmışlardı. Öylesine çok olmuşlardı ki, ateşin sarı ışığını bastırmışlardı. Etraflarını kuşatan böceklerin beyaz ışıkları prensese odasının delirtici beyazlıktaki duvarlarını, krala ise rüyasında kalbine giren umutlu aydınlığı hatırlatmışlardı. Giderek çoğalan böcekler üzerlerine yapışmaya başladığında, yine delirecek gibi olmuşlardı. Gözlerini kapatmış, hiçlikte uyumadıkları kadar derin bir uykuya dalmışlardı. Uçurumun kenarından son sürat yere çakılmak üzereyken çakılmamış, uyanmışlardı. Uyanır uyanmaz birbirlerine bakmış, ağlamakla gülmeyi tekrar hatırlamışlardı. Ardından ikisini de birbirine karıştırmış, durmuşlardı. İçlerine dolan ilahi huzuru ise çoktan unutmuşlardı. Hiçlikteki hikayelerinin sonuna geldiklerini, ikisi de aynı anda anlamışlardı. Kral Batı Yakasına doğru, prenses ise Doğu Yakasına doğru yola koyulmuşlardı. Hüzünlenmemişler, hüznün ne olduğu birbirlerinden öğrenemeden, en derin hüzünleri fark etmeden içlerinde yaşamaya devam etmişlerdi. Yürümüş, adımlarında arayacak bir şey bulamamışlardı. Yürümeye devam etmiş, sonunda yakalarına varmışlardı.


İkisi de saraylarına girdiğinde, hiçlikteki zamanı unutmuşlardı. Prenses doğruca odasına girip kapısını kapatmış, kral ise unuttuğu şeffaf kafesinin içinde tahtına kurulmuştu. Annesi görmediğinden, babası ise kestiği kelleleri hatırlamaktan korktuğundan, prensesin yokluğunu hissetmemişlerdi. Prenses kilitli olmayan kapılarının ardında kilitli kalmaya, kral ise artık unuttuğu kafesinde kendini kilitlemeye devam etmişti. Babalarını unutsalar da, annelerinden bulaşan deliliklerine tekrar teslim olmuşlardı. Öğrendikleri tek şeyin çaresizlik olduğunu ise fark etmemişlerdi. Fark etmeseler de öğrendikleri çaresizlikler içerisinde, hiçlikte içlerine dolan ilahi huzurdan gün gün uzaklaşmışlardı.


İlgili Yazılar

Hepsini Gör
Falcı

O an yolumu yolumu kesip el falıma bakmak isteyen falcının hocasından öğrendiği ilk kuralı çoktan unuttuğunu fark ediyorum. Artık...

 
 
 
Misafir

Halbuki sadece rüya görmek değil hayal etmek de uykuya dalabilenlerin hakkıdır.

 
 
 

Comments


  • Facebook
  • Spotify
  • Instagram

 © camduvar kültür sanat 2021

bottom of page