Dramatik Monolog
- Bahar Gümüşer
- 22 Eyl 2023
- 3 dakikada okunur
“Gabriel epeydir, içinde gitgide büyüyen bir boşluğu dolduracak özellikte birinin yokluğunu duymakta olduğundan; şu anda durduğu yer de hayalinin at oynatması için en geniş alanı sağladığından, genç kadının çok güzel olduğuna karar verdi.”
Hardy –Çılgın Kalabalıktan Uzak
Yaşlı adam, elindeki vişne şarabıyla sokağın başına girdiğinde, uzun zamandır ilk kez bu kadar heyecanlandığını hissetmişti. Tüm kapıları gezmiş, hala aradığı kapıyı bulamamıştı. Elleriyle terli yüzünü sildiğini sırada, ileride aralanan kapının sesine kulak kesilmişti. Kapıdan sızan cılız ışığı takip edip, sonunda eve girebilmişti. Neden orada olduğunu düşünmek bir an olsun aklına gelmemişti.
Kadının, onun sadece yanına gelme fiilinden duyduğu coşku, içinde patlayan havai fişeklerin minik bir kısmını oluşturuyordu. Sarhoşluktan dönen başı, uyuşan vücudu ve hafif sallantılar yüzünden zaten ayakta durmakta zorlanıyordu. Bir de bu coşku binmişti işte tepesine. Tüm bunlarla zaten hiçbir zaman mücadele edemiyordu.
Kısa bir an sonra, kadını yumuşacık bir ten karşılıyordu. Yaşlı adamın tek göz kapağının üzerinde konuşlanmış şirin beni, karanlıkta seçilemiyordu. Kadın buna içerleniyordu. Yalnız adamın, tüm dikkatini vererek onun kıvrımlarına baktığını seçebiliyordu. Yaşlı adamın dudaklarını ince bir gülümse alırken, mutlu görünüyordu.
Sevişirken adam kök salıyor, kadınsa kaçıyor gibiydi. Baş edemediği her duygudan kaçma eğilimini bu kez hayata geçiremiyordu. Oradaydı. Yakalanmıştı. Tüm bunları yaşamak zorundaydı artık. Tüm ruhuyla sevişecekti bu adamla. Başka çaresi kalmamıştı.
Birkaç sevişmeden sonra, balkona çıkmışlardı. Balkondaki geniş koltuğa oturduklarında sanki hiç sevişmemiş gibilerdi. Kadın kafasını koltuğa yaslamış yaşlı adamı izlerken, tek bir kelimeyle ağlayabilecek kadar karıştığını hissetmişti. O gece yaşadığı her duygu gibi, bu duygudan da epey tedirgin olmuştu. Bir süre sessizliği dinlemişlerdi. Sessizlik, yaşlı adamın masadaki kötü tütünü yakmasıyla biraz bozulmuştu. Bir iki nefes çektikten sonra kadına dönmüş,
-Sence ben şimdi ne yapayım, gideyim mi?
Diye sormuştu.
Yaşlı adam için gayet doğal görünen bu soru, kadının kulağına sanki bir küfür gibi gelmişti. Gitmek mi, bu nasıl aklına gelebilmişti ki?
-Sen bilirsin.
Diyebilmişti kadın. Gitme diyebilecek cesareti hiçbir zaman olmamıştı. Yeniden bir sessizlik kaplamıştı etrafı. Kadın adamın bitmek üzere olan sigarasından bir nefes çekmek istemişti. Yaşlı adam kızmıştı.
Kadın, biraz bekledikten sonra dayanamayıp bir tütün yakmıştı. Tütünün acılığından birkaç küçük nefes ancak alabilmişti. “Sigarasından bir nefes alsam bana yetecekti” diye geçirmişti içinden, Sonunda tıkanmıştı. Yaşlı adam beklenmedik bir soru sormuştu:
-Mutlu musun?
Kadın bir kez daha şaşırmıştı. Bu soruyu beklenmedik yapan etken, aslında her şeyin apaçık ortada olmasından kaynaklanıyordu. Kadının suratındaki mutsuzluğu görmemiş miydi? Oysa her duygu rahatlıkla okunabilirdi gözlerinden. Hiç saklayamazdı. Sadece baksa bile görecekti belki yaşlı adam. Az önce mutluydu, şimdi mutsuz.
-Mutsuzum.
-Neden?
-Bilmem.
-O zaman gitmeyeyim, seninle kalayım.
Bu cümle, kadına her şey yoluna girecek hissi vermişti ama kadın, bu hissi de sevmemişti. Gitmek veya kalmak. Onun için nasıl bu kadar önemli bir hal alabilmişti? Utanıyordu kendinden. Nasıl böyle çocukça hissedebilmişti?
Adamın paylaşmadığı, kadınınsa içemediği sigaraları küllükte yan yana duruyorlardı. Biraz sonra kalkıp yatak odasına gittiler. Yatağa uzandılar. Kadın tamamen yaşlı adama dönüp, yüzünü süzdü. Normalde böyle bir şeye kalkışmazdı ama adam ona uzun uzun baktığı için kendinde bunu hak görebilmişti. Kadın baktı, baktıkça gülümsedi. Baktıkça dolup taştı sanki. Yaşlı adam gözlerini açtı. Hiçbir tepki vermeden tüm vücuduyla yatağın diğer tarafına doğru döndü. Kadın, öylece baka kaldı. İzlediği sırttan rahatsız değildi. Yaşlı adamsa çoktan uykuya dalmıştı.
Uykuyla geçen belirsiz bir zamandan sonra, gözlerini açtığında hava artık aydınlanmıştı. Karşısında duran sırt, geceden sabaha biraz daha büyümüştü sanki. Büyüdükçe bir duvara benzemişti. Sırtının üzerindeki onlarca ben, fırçadan duvara sıçramış farklı renk bir boya gibi dağılıyordu. Baktıkça baktı. Yaşlı adam bir türlü dönmeyince, sıkılıp sırtındaki benleri saymaya başladı.
Gözlerini kapattığı kısa bir anda, adamın ona döndüğünü hissetti. Gözlerini yavaşça araladı, yaşlı adam da ona bakıyordu. Gülümsedi. Yaşlı adam da gülümsedi ve sarıldı. Bu tek sarılmalarıydı. Belki sımsıkı değildi ama yine de bir sarılmaydı.
“Uyanışlar. Uyanamayışlar. Kapılar ve eşikleri. Koşar adım kaçmaya çalışırken, bir an duraksıyorsun. Belki denize gideriz diyorsun, akşamüzerleri. Belki yürüyüş yaparız diyorsun gece yarıları. Elinde belki içeriz diye getirdiğin vişne şarabıyla, bu kez gitmek için kapı eşiğine geliyorsun. Duraksıyorsun. Aklına bir kitap geliyor, Çılgın Kalabalıktan Uzak diyorsun. Sonra hemen kapıdan çıkıyorsun. Sanki o kitap hiç aklına gelmemiş ve hiç duraksamamışsın gibi yanımda, öylece gidiyorsun.

Necmettin Özlü - "Beklemekten Yoruldum"
Comments