top of page

Eksik Kelimeler

  • Yazarın fotoğrafı: Burcu Karael
    Burcu Karael
  • 22 May 2022
  • 4 dakikada okunur

Kimi insanlar yüzleri okur. Ben kelimeleri okuyordum. “Şaşıran gözlerle baktı” yazıyordu. Karakterin şaşkın olduğunu anlıyordum, hikayeye bu karakterin şaşkın olduğunun bilincinde devam ediyordum. Ama o ifade gözümde canlanmıyordu. Şaşkınlığı içimde yankılanıyordu, ama görüntüsü yoktu. Mutluluktan ışıl ışıl olan gözlerden bahsediyordu yazar. Anlamamıştım. Bir süre insanların gözlerine baktım. Daha doğrusu gözlerinin parlaklık seviyesinde bir değişiklik olup olmadığını inceledim. Belirgin bir değişim gözlemleyemedim. Belki de bu sadece dikkatli yazarlar tarafından fark edilebilen bir değişimdi. Sinsi bir gülümseme diyordu, bir gülümsemeyi sinsi yapan ne idi? Uğraşmayı bıraktım. “Belli ki edebi bir ifade”, dedim. Söyledim ya, yüzleri okumayı bilmiyordum. Yalnızca yüzlerden okunan şeyleri yazarlar kelimeleriyle anlattıklarında hissetsem de zihnimde bir görüntü canlanmıyordu.


….


-Sıkılmış gibisin?

-Efendim?

-Gözlerindeki ilgi kayboldu son oturumda. İstersen ara verince biraz dışarıda dolanalım. Ben de sıkıldım ama bir oturum daha var. Birer kahve içer, tazeleniriz.


Bir yazar olsa “şaşkınlıkla kafasını çevirip Görkem’in yüzüne ilk kez ilgiyle baktı” gibi bir cümle yazardı o anda benim için. Görkem bunu dediğinde içimde uyuşuk bir bulanıklık vardı, evet. “Sıkıntı” içine hissimi koyabileceğim bir kalıptı, ama nasılsın diye sorsa biri sıkıldım demezdim. Daha da ötesi, benim sanki bir roman kahramanı gibi gözlerimde bir ilgi vardı da kayıp mı olmuştu? Ben hiç kimsenin gözünde ilgi görmemiştim, kaybolduğunu da fark etmemiştim. Sağır birine sesleri anlatılması gibiydi bana birinin gözlerindeki anlamların anlatılması.


Bende de olduğunu söylediği o ifadelerden birine işaret eden ipuçları aramaya başladım yüzünde. Gözleri parlıyor muydu, sinirli veya meraklı mıydı? Sıkılmış mıydı? Ben de sıkıldım demişti. Yüzünden bir şey okuyamasam bile kelimeleriyle anlatmıştı bana nasıl olduğunu. Ara verildi. Salondan çıktık. Görkem’i birkaç adım arkadan izliyordum, akşam güneşi bina giriş kapısından içeri vuruyordu. Dış kapıya doğru yürürlerken koridorun ışığın yıkadığı kısmına adım attığında bir siluete dönüştü Görkem. Işığa doğru adım attıkça uzayan gölgesini izledim. Gölge uzadı, uzadı, Görkemin boyunun neredeyse iki katına çıkınca karanlıktan sıyrıldı ve uzaklaşmaya başladı. Karnımdan yukarı garip bir sıcaklık çıktı ve boğazımda durdu. Bugün düşününce endişe derdim galiba o duyguya. Uzaklaşmasından duyduğum garip bir endişe. Adımlarımı hızlandırdım ve arayı kapatıp yanına gittim. Elindeki broşürü inceliyordu. Broşürün üzerinde rengarenk havai fişek resimleri vardı. “Neden görsel olarak havai fişek kullandılar acaba?” diye sordu. Sorusu yarı bana, yarı kendineydi. Soru sorulduğunda uygun bir cevap bulmak için gerilirim genelde, ama bu yarı sorar hal bir cevap zorlamıyor gibiydi. Öte yandan bir şeyler söylesem de ilgiyle dinlerdi sanıyorum. Cevap vermedim. O devam etti:

“9 yaşında olsam gerek ilk defa havai fişek gördüğümde. Şenlikte patlatmışlardı. O yıllar turizm yeni başlıyor bizim oralara, daha çok yerli turistler tabii. Belediye de hem turistleri hem kasabalıyı eğlendirelim dedi herhalde. Neyse şenlik afişleri peyda oldu bir anda her duvarda. Havai fişek resimleri de var üzerinde, bu broşürdekine benzer. Babama ne olduğunu soruyorum, içinde barut var kızım, diyor. Yakınca patlıyor ışıklar çıkıyor. Hani bayramlarda patlatırız ya sokaklarda, çatapatlar kızkaçıranlar. Ona benzer bir şey olacağını düşünüyorum ben. Zaten tarih yaklaşırken kasabanın tüm gündemi şenlik. Şenlik oyunu oynuyoruz arkadaşlarla sokakta. Konser olacak onu öğrenmişiz. Sanatçı gelecek. Biri ağaç dalının ucuna annesinin yesin diye verdiği mandalinayı takarak yaptığı mikrofonu alıp şarkı söylüyor, o konser kısmı; sonra da biz torpilleri patlatıyoruz, o da havai fişek gösterisi. Hiçbir oyunda bu şenlik oyunu kadar eğlenmedim çocukluğumda biliyor musun? Daha o yaşta her şeyini bildiğim bir yere dönüşmüştü kasaba ve sıkılmaya başlamıştım. Şimdi ise yeni bir şey geliyordu buraya ve tüm ilgimiz ondaydı.”


Görkem’i izlerken birden yüz hatlarının gençleştiğini, daha doğrusu çocuksulaştığını gördüm. Şenlik afişini ilk gördüğü andaki yüz ifadesi buna yakın olmalıydı. Gözümün önüne sokakta arkadaşlarıyla şenlik oyunu oynayan 9 yaşındaki kız çocuğu geldi sonra, torpilleri yerleştiriyordu. Şarkı biter bitmez elinde kibritle koşup hepsini sırayla yakacaktı. Anlatmaya devam ediyordu: “Yine de hiçbir oyun bizi yaşayacaklarımıza hazırlamadı. Konser günü heykelin olduğu meydana kurulan sahne kasabanın her gün gördüğüm çehresini değiştirmişti. Akşam hava kararmaya yakın konser başladı. Alan kasabalılarla ve turistlerle doluydu. İnsan seli kelimesinin anlamını orada anladım, çünkü insanlar kendi başlarına değil akışkanlar mekaniğine göre hareket ediyorlardı. Hani o zamanlar akışkanlar mekaniğini bildiğimden değil tabii, ama anlamışsındır yani hissimi.” Gülümseyerek başımı salladım. Babasının elini bu ilk defa karşılaştığı akıntıya kapılmamak için sıkıca tutan, biraz korkmuş ama hala meraklı gözlerle etrafa bakan Görkem vardı gözümün önünde. “Sonunda müzik başladı. Kalabalığın uğultusunu bir anda bastırdı müzik, alanı dolduran somut bir şey gibiydi, benim de içimden geçiyordu, kaburgalarımın titrediğini hissediyordum. Sahneye doğrultulan dev spotlar gözlerimi oraya çekiyor, müziği geçirecek kadar şeffaflaşmış vücudumun karanlıkta eridiğini hissediyordum. Gerçeğe olan tek bağım hala avcumun içinde sıktığım babamın eliydi.”


Durakladı, döndü bana baktı. Ben de iki Görkem’i aynı anda gördüm, hem hikayenin kahramanı kız çocuğu Görkem, hem de hikayenin anlatıcısı kadın Görkem’di. Kurguları gerçeğe yeğ tutmuştum, kahramanları da insanlardan daha çok sevmiştim. Ama burada, karşımda bu sınır bulanıklaşıyordu. Görkem tam karşımda duran bir kahramandı, üstelik nasıl olduğumu anlayan, hatta benim bulamadığım kelimeleri bulan ve bana veren bir kahraman. Bana bakarken göz bebekleri büyümeye başlayan bir kahraman. Gözlerini önüne eğip saatine baktı. “Son oturum başlamak üzere, içeri girsek iyi olacak Feza”

“Daha havai fişekleri gördüğün anı anlatmadın ama. Hikayenin devamını merak ediyorum.”

Gülümsedi, gülümseyişinde biraz mahcup veya çekingen denebilecek bir şeyler vardı sanki.

“Daha sonra anlatırım, girelim salona” Tıpkı Görkem salondan çıkarken gölgesini izlediğimde hissettiğim gibi karnımdan boğazıma çıkan ağır bir sıcaklık hissettim. Bana benzer bir coşku yaşatsa da bir kitap değildi Görkem, istediğim zaman açıp içine dahil olabileceğim bitmiş bir kurgu değildi. “Şu an elimden kayarsa bir daha asla tutamayacağım” dedi zihnim. Elini tuttum. “Lütfen” dedim, “duymak istiyorum”.


….


“Nasıl geçti kongre?”

“İyiydi.” Duraksadım. Sonra devam ettim: “Ama üçüncü oturumdan sonra sıkıldım. Bir kahve içmeye çıktık Görkem’le.” Sonra yarı kendimle konuşur devam ettim: “Havai fişeklerin gürültüsünü hiç yakından duydun mu Selin? Bütün algını kaplayacak kadar büyük bir ses. Korku ile dolduruyor tüm benliğini, tüm düşüncelerin susuyor. Gökyüzünde beliren ateş çiçeklerini görüyorsun sonra. Korkuyla kopkoyu olan zihninin tuvalinde açıveriyorlar sanki. Dehşetten sonra gelen güzellik, büyüleyiciliğin açılımı bu olabilir.


Ev arkadaşım Selin başını bilgisayardan kaldırdı, bana baktı. İlgiyle mi baktı? Galiba. Bu tarz günlük konuşmalara verdiğim tek kelime cevaplardan birini bekliyordu. Muhtemelen benim içe kapanık biri olduğumu veya ona özel bir ilgi duymadığımdan muhabbetleri kısa kestiğimi düşünüyordu. Aslında olan basitti, sadece konuşacak bir şey bulamıyordum. Ama bugün farklıydı, çünkü Görkem bana kelimeler vermişti. İçinden geçtiğim hislere ad koymuştu ve ben onları Selin’e, çok cılız bir yansıma gibi de olsa, gösterebilmiştim. Gözlük takınca ilk defa net gören biri olmuştum onun yanında, veya işitme cihazı takınca sesleri duymuş biri. Deneyimleyene kadar eksik olanın ne olduğunu anlamıyor insan. Eksik kelimelerimi vermişti Görkem. Onu kaybetmekten duyduğum karanlık korkunun üzerinde onun varlığı, sıcaklığının ışıltısı daha da kuvvetli parlıyordu.

“Selin” dedim, “Sanırım aşık oldum.”

İlgili Yazılar

Hepsini Gör
Falcı

O an yolumu yolumu kesip el falıma bakmak isteyen falcının hocasından öğrendiği ilk kuralı çoktan unuttuğunu fark ediyorum. Artık...

 
 
 
Misafir

Halbuki sadece rüya görmek değil hayal etmek de uykuya dalabilenlerin hakkıdır.

 
 
 

Commentaires


  • Facebook
  • Spotify
  • Instagram

 © camduvar kültür sanat 2021

bottom of page