Rivayet odur ki, bu şehrin üzerine ruhsuz, inatçı bir toz dumanı çökmüş. Rüzgar eser, toz oynamaz. Toz o kadar kalındır ki, insanlar gölgelerinden umutsuzdur.
Bir vakit şehrin iki kapısından iki yabancı gelir. Şehrin ortasında buluşurlar. Tesadüf odur, bir pazar kurulur. Direkler dikilir, tezgahlar serilir. Tenteler gerilir ki toz girmesin. Tezgahlar silinir ki, toz gitsin.
Yabancılar sırtlarındaki yükü indirir. Birinden budanmış bir çalı, diğerinden bir çuval içi kara kara tane dolu. Anlaşılır ki, alacak bulunursa yabancılar çalı satar. Denen odur ki, yabancılar şehir şehir dolaşıp bir pazar günü iki ucundan girip ortasında buluşurlar. Denir çünkü ne zaman ne getirdikleri, ne de kime ne sattıkları belli olmaz. İki yabancıdan söz edilir köşe bucak, deli atfedilenler tarafından. Fakat bu zamanlarda delilere kimse inanmaz.
Yabancı çalıyı sırtından indirir. Tezgahın ortasına koyar, diğer yabancı çalının etrafına sekerek çuvaldan avuçladığı taneleri saçar. Bir deli girene kadar pazara, onları kimse görmez. Yabancı kalırlar.
Deli alır çalının bir dalını kırar, koşup kaçar. Öğleden sonra geri döner. Çalıyı gösterir fiyatını sorar. Yabancı tohumlarını gösterir. Deli celallenir, ben bu çalıyı isterim der. Deli derler benzeri ile yetinmez kendisini ister. Yabancı çalıyı getirdiği tenteye sarar ve delinin sırtına yükler. Diğer yabancı tohumlarını tezgahtan toplar. Yabancılar iki büklüm ayrı ayrı şehrin iki ucuna yürürler. Deli denir, şehrin bir tepesine çıkar. Çalıyı çevreleyen tenteyi bir hışımla yırtar. O an tepeden yayılarak, şehrin üzerinde zerre kalmaz.
Deli derler, çalının dalını koparıp kaçtığında çiçek diye sevdiğine götürürmüş. Deli derler, insanları birbirine benzetirmiş. Derler ki, deli bir gölgeyi sevdiği ile karıştırmış. Gölgelere imrenmiş. Çalı yolunu bir tepeye bulmuş. Tepede durur, şehre bakar. Esmeden ve üzerine inmeden şehrin tozunu toplar.

コメント