King Woman – İlahi Hüzünle Yaratılan Müzik
- İbrahim Bayram
- 2 Ağu 2021
- 2 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 11 Nis 2022

King Woman, 2009 yılında vokalist Kristina Esfandiari’nin solo projesi olarak ortaya çıksa da sonraları bir gruba evrilen, Amerikalı müzisyenler topluluğu. Grup, Doubt adlı EP’lerinin çok ilgi çekmesi sonucu Relapse Records’la sözleşme imzaladı ve ikinci albümleri Celestial Blues’u 30 Temmuz günü yayınladı. Grubun müziğini shoegaze/dream pop ve Black Sabbath damarından bir doom metal karışımı olarak tanımlamak mümkün. Şarkı sözleri ise kaynağını Esfandiari’nin yıllarca süren dini ve zihinsel işkencesinden alıyor. Bu durumu Esfandiari “sanatını yaratmak için acı çekmek” olarak tanımlıyor.
Albüm, açılışını ilerisinde neler göreceğimizin ufak bir özeti niteliğinde olan Celestial Blues ile yapıp, albümün çıkış single’ı olan Morning Star’a bırakıyor. Morning Star, 80’lerin psychedelic/heavy metaliyle günümüzün dream pop hüznünü birleştiren çok hoş bir şarkı. Sonrasında ise Boghz ile Morning Star’ın soft hüznünün yerini öfke ve isyan alıyor. Esfandiari, “here’s what I’m gonna do, get down on my hands and knees for you, you know this is a lie, shot down by the arrows above” sözleriyle ihanete uğramış hisseden bir inançlının kızgınlığını bize iliklerimize kadar hissettiriyor. Sonrasında gelen Golgotha yine zarif bir hüzünle başlasa da hareketlenmesiyle birlikte giren vokaller ve yaylılarla birlikte isyan hissini bize bir kez daha zerk ediyor.
Coil ise kısa ve hareketli bir 80’ler psychedelic şarkısı niteliğinde. Albümün 6. Şarkısı Entwined ise 3/4’lük klasik bir ballad şeklinde başlasa da içerisindeki hoş ayrıntılar hiç de klasik bir şey dinlemediğinizi hissettiriyor. Her beklenmedik anda giren blast beat gibi şarkının sonundaki blast beat de tadına tat katmış. Sonrasında ise albümün ikinci single’ı olan Psychic Wound var. Hem naif, hem rahatsız edici hisleri bir arada barındırabilmeyi başaran bu şarkı da kesinlikle dikkatle dinlenmeyi hak ediyor. Sonrasında yine albümün genelinde hakim olan o zarif hüzne sahip olan Ruse’a geçiş yapan albüm, John Milton’ın aynı adlı epik şiirine selam çakan Paradise Lost ile bizi albümün sonuna yumuşakça bırakıyor.
Albüm birçok farklı özelliği bir araya getirse de hiçbir şekilde sırıtmamayı ve doğal bir orijinallik sunmayı başarıyor. Yer yer üzücü, yer yer rahatsız edici ama kesinlikle tecrübe etmeye değer bir albüm. Özellikle bir “dinden kopma süreci” geçirmiş kişilerin kendisinden çok şey bulacağı kesin. –Özellikle Hiss Spun albümü olmak üzere- Chelsea Wolfe, Emma Ruth Rundle ve Marissa Nadler gibi sanatçıları sevenlerin de kesinlikle beğeneceği türden.
8/10
Comentarios