
Kendime dürüst müyüm? Bu soruyu gerektiği kadar sık sorup sormadığımdan emin değilim. Ama zor olduğunun farkındayım. Hem sorması, hem cevaplaması. Sandığımız kadar şey bilmiyoruz. Bu yüzden sormak gerekiyor. Merak etmek gerekiyor. Samimi bir merakla sorulan soruya içten bir cevap yakışır, değil mi? Duyamıyorum cevabı. Ruhum küskün bir çocuk gibi köşeye oturmuş, kafası bağladığı ellerinin arasına gömülü homurdanıyor. Bu sorgu odasında bulunmak değil kaçmak istiyor. Onun iyiliği için sorduğumu izah etmeye çalışıyorum. Aşı için kolunu sıvayan bir ilkokul çocuğu gibi gönülsüz ve mecbur boyun eğiyor. Hayır, diyor sonunda. Dürüst değildim. Kızgın değil, üzgünüm. Özlemiştim onu, diyor. Neden böyle dedi ki bana? Hiç özlemedi mi beni? Gözleri hiç parlamadı beni görünce. Alaycı tonlu bir karşılama cümlesi gönderdi bana doğru. O anda pof diye yok olsam, cama çarpıp duran sinek nihayet dışarı çıkmış gibi rahatlar ve ben gelmeden önce oturduğu kanepeye döner, anlattıklarına kaldığı yerden devam ederdi. Ben de iki katı alaycı oldum, zayıflığını bildiğim yerlerine bastım. Kurduğu cümleleri havada bırakıp başka konular açtım. İlgilendiği kızın saçını çeken bir ilkokul çocuğu gibi. İlkokul çocuğu gibi. Rasyonel ve entellektüel olduğunu düşündüğüm yetişkin benliğimin duygusal olgunluğunun bu noktada olduğunu fark etmek acı.
Kendime dürüst müyüm? Üzgünüm. Canım acıyor. Evet. Burada durmak çok zor. Ateşte yanmadan yürüyebilen bir guruydum oysa. Şimdi ise inancım yitik, bu korların üzerine ayaklarımın yandığını duya duya kıpırdayamadan durmaktayım.
Commentaires