Kriz
- Bahar Gümüşer
- 27 Mar 2021
- 3 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 18 Şub 2023

Güneşe sırtını vermiş, yine aynı şeyi yapmıştı. Hemen ardından yaz gelmiş, yine aynı şeyi yapmıştı. Sabahtan plaja uzanmış, kalabalıkları hiç duymamıştı. Akşam olmuş, plaj boşalmıştı. Dalgalar hınçla yükselirken o bunaltıcı yaz güneşinden kurtulduğuna sevinmişti. Sonra dalgalar, dalgalar yükselmişti hınçla. O saatlerdir uzandığı yerden kalkarken sırtına kumlar yapışmıştı. Baskıyla yaşayan her kadın gibi babasından içten içe nefret etmişti. Bu yüzden eve gitmek istememiş, yavaşça ayağa kalkmıştı. Kendini denize atmış, kulaçlarıyla Musa gibi denizi ikiye yarmıştı. Dalgalara karşı, tek başına. Hayatı uçsuz bucaksız denizin maviliği kadar romantik değildi oysa. Yalnız başına el kadar bikiniyle oturmanın bazı bedelleri vardı. Atılan laflar, hiç tanımadığı insanlardan gelen tanışma isteklerine artık alışmıştı. Lafları duymuyor, tanışmaya gelen insanları kibarca reddediyordu. Yine de her reddedişinin yol açabileceği sonuçlardan tedirgin oluyordu. Genel anlamıyla en çok, kadın olmanın bedellerini ödüyor gibiydi. Bu sebeple aslında kendinden, içten içe nefret ediyordu.
Denizden çıktığında etraf iyiden iyiye kararmıştı. Bu kez ayaklarına yapışmıştı kumlar, onu bırakmamıştı. Yine aynı şeyi yapmıştı. Denizden çıkar çıkmaz kurulanmış, bir sigara sarmıştı. Her nefes çektiğinde dalgalar sanki biraz daha hızlanmıştı. Hiç kendi gibi olamamıştı. Tıpkı kumlar gibi babası da onu bir an olsun bırakmamıştı. Babasından içten içe nefret eden her kadın gibi en çok babasına aşık olmuş, en büyük hayal kırıklıklarına da doğal olarak babası tarafından uğratılmıştı. En çok onu sevmek isterken, en başta ondan uzaklaşmıştı. Yıllarca hiç istemeden yalanlar söylemiş, en sonunda söylediği tüm yalanlara inanmak zorunda kalmıştı. Bir hediye paketi gibi beline bağlanan kırmızı kuşakla evden gidene kadar dizini kırmış, oturmuştu. Mayosunu giyinip denizde tek başına yüzdüğü zamanlarda hissettiği özgürlük, eve gidince ortadan kaybolmuştu. Onu hep sorgulayan bakışlara maruz kalırken, attığı her adımı açıklamak zorunda bırakılmıştı. Her zaman yollu olma ihtimali vardı. Göz ucuyla yakışıklı bir delikanlıya bakamazdı. Etraftaki her şey ama her şey, en çok da penis sahipleri onun için birer tehdit unsuruydu. O aslında yoktu, hiç olmamıştı. Pencereden kafasını uzatıp gökyüzüne baktığı her an, yalnızca ve yalnızca bir penise sahip olmak istemişti. Yine de babasını sevmeyen her kadın gibi o da, babasını sevmediğini bir türlü fark edememişti. Uyumuştu. Neyse ki bugün de yollu olmamış, bir cinayete kurban gitmemişti. Biraz denize girdikten hemen sonra dizini kırmış, oturmuştu. Ertesi gün bu sıkışmışlıkta dahiyane sayılabilecek bir fikirle uyanmıştı. Bundan sonra penisi varmış gibi davranacak, öyle yaşayacaktı. Bezle memelerini sarmış, altına uzunca bir şort giyinmişti. Yarı çıplak denize giremeyeceğinden, üzerine bir tişört geçirmişti. Ayna karşısına geçmiş, saçlarını gelişi güzel kesmişti. Sanki biraz penisi varmış gibi durmuştu, yine de apış arasında duran boşluktan her zamanki gibi biraz utanmıştı. Evden çıkarken şarkılar söylemiş, sanki biraz özgürleşmişti. Yürürken zıplamaya başlamış, artık kendi olmamaya devam edecek olsa da, biraz olsun rahat edeceği için mutlu olmuştu. Bu mutluluğu kısa sürmemiş, hemen ardından bir ses duymuştu. “Kız mı erkek mi belli değil, tövbe tövbe tövbe…”
Bütün gün plajda oturmuş, denize girmek için dalgaların yükselmesini beklemişti. O beklerken insanlar gelip gitmiş, sanki onu yıllardır tanıyormuş gibi konuşmaktan hiç çekinmemişlerdi. Görünmeyen memelerinden kısa saçlarına, penisi olmadan penisi varmış gibi davranmasından ve daha nicesi hakkında atıp tutmuşlardı. Bu böyle olmayacaktı. Penissiz bir erkek gibi davranmak en az bir kadın gibi davranmak kadar zorlu olmuştu. Çıldıracak gibi olmuştu. Çareyi soyunmakta bulmuş, sonunda çırılçıplak kalmıştı. İlk kez bedeninden utanmamış, ne bir erkek ne de bir kadın olmak istemişti. İşte şimdi özgürleşmişti. Üstelik dalgalar da yükselmeye başlamıştı. Yerinden kalkmış, çırılçıplak bedeniyle yine denizi ikiye yarmıştı. Tıpkı evden çıkarken olduğu gibi şarkılar söylemeye başlamış, denizden çıkınca sevinçten biraz zıplamıştı. Penisi olmadığından bu özgürlük çabası da sonuçsuz kalmıştı. Yine bir ses, hiç tanımadığı insanlardan gelen o lanet seslerden biri daha kulağına gelmişti. “Biliyor musun” demişti penisli bir ses arkadaşına, “Şimdi bu kadına tecavüz edip öldürsek, bizi durduracak hiçbir şey yok” diye devam etmişti. Yanındaki başka bir penisli gülümsemişti. Belli ki bu şaka çok hoşuna gitmişti. Her zamanki gibi kırılmış, yok sayılmış, bir vajinadan başka bir anlama gelmemişti. Oturup bir sigara sarmış, yavaşça içmeye başlamıştı. Denizi izlerken hemen orada, kendisini bekleyen mutlak sonu hissetmişti. O gün çıplak diye kimse ona zorla sahip olmadığı ya da onu vurmadığı için şanslı sayılsa da, bu sıkışmışlıkta her gün ölmeye devam etmişti.
Comments