
Yeryüzünün Yaraları
Yazları sıcak, boğucu, havası kirli, görüntüde insanları daha kirli bir şehir Santiago. Sokaklarında yürürken asırlar boyunca yanal ve dikey atımlarla insanları birbirinden ayıran kırılmaların izlerini yer yer görmek mümkün. Moneda’nın karşısında gururla dikilen, sağ yanağından yüz yıl arayla iki kez vurulan Portales’e sorabilirsiniz. Öldürüldüğü noktanın otuz metre ilerisinde heykeli dikilen Allende ve ülkenin en büyük fay hatlarından biri olan Pinochet’de birbirlerine taban tabana zıt, zaman zaman düşmancıl görüşlerine rağmen bu duruma birlikte şahitlik edeceklerdir.
Bu coğrafyanın sarsıntılar, kan ve yıkım ile ilgili anıları çok eskilere dayanır ve modern tarih kitaplarında öğretilmeye çalışıldığı gibi Valdivia ve Lautaro ile başlamaz. Sanılanın aksine sadece bu ince uzun vadi ülkesi ile de sınırlı değildir. Mapuchelerden, Rapa Nuilere, Selknamlardan, Maorilere yüzlerce hatta binlerce kilometre boyunca insanlar kültürlerini aynı sarsıntılı zeminin üzerine inşa etmişlerdir.
Geride Kalanlar
Nga Morehu Maori dilinde “geride kalanlar” anlamına gelir. Geride kalanlar sadece hayatta kalan insanlar ve onların kaybettikleri için döktükleri gözyaşlarından ibaret değildir. Geride kalanlar aynı zamanda depremlerin yeryüzünde, insanların bedenlerinde ve ruhlarında bıraktığı yara, iz ve deneyimlerin toplamıdır.
Mapuchelerin büyük savaşçıları öldükten sonra batıya, yani pasifiğe doğru gidip volkanlara karışırlar ve deprem yaparlar. Bu insanlar için deprem bir tanrı olmuştur. Maoriler için Ruaumoko volkanları patlatır, yeryüzünü sarsar ve mevsimleri değiştirir. Mapucheler depremlerin birbirleriyle savaşan ve iyilik ile kötülüğün mücadelesini temsil eden iki yılan olan Kai - Kai ve Tren - Tren’in dövüşü nedeniyle oluştuğunu düşünür.
Anlayacağınız üzere bu insanların yaraları sadece sosyo-ekonomik sarsıntılardan kaynaklı değildir.
1906 yılında Valparaiso’da yaşanan 8.8 büyüklüğündeki deprem modern kayıtlardaki en büyük depremlerden biridir. Yeryüzünü dört dakika boyunca sarsan bu deprem yaklaşık dört bin kişinin ölümüne sebep olurken, Güney Amerika'nın en modern şehri olan Valparaiso’yu ise yerle bir etmiştir. Valparaiso’da her yüz yılda bir dünyanın en büyük depremleri olur. Bu depremlerin sonuncusu 2010 yılında yaşanmıştır, 8.6 şiddetindedir ve asrın felaketi olarak adlandırılmaz.
Dünya’da bugüne kadar kaydedilmiş en büyük deprem de Şili’dedir. 1960 yılında Valdivia’da gerçekleşen deprem 9.5 büyüklüğündedir ve yaklaşık on dakika sürerek yaklaşık altı bin kişiyi öldürmüştür. Bu depremde bu kadar az ölüm yaşanmasının bir sebebi depremin yaşandığı alandaki düşük nüfus yoğunluğu olsa da Şili hükümeti bu depremden sonra konuyu ciddiye alarak hem yapı mühendisliği çok modern kanunlar geliştirmiş hem de inşaat denetimini çok sıkı tutmuş.
Yaklaşık yedi milyon insanın yaşadığı Santiago’da 1985 yılında yaşanan ve bir milyon insanın evsiz kaldığı 1985 tarihli 8.0 büyüklüğündeki depremde ölen 170 kişi, 1960’daki depremden sonra atılan adımların ne kadar etkili olduğunu gösterir. İnsanlar evlerini kaybetmişlerdir ama ölmemişlerdir. Yıkılan evler hayatta kalan insanların birbirlerine ettiği yardımlar ile yeniden inşa edilebilir, nitekim öyle de olmuştur. Bu depremin Santiago’da geride bıraktığı tek şey “terremoto” (deprem) adındaki iğrenç bir kokteyldir. Kokteyl içildikten sonra sizi deprem olmuş gibi sarsar. Eğlenceli bir deneyimdir.
Santiago’dan otobüsle yaklaşık bir saat uzaklıkta olan Valparaiso’da yaklaşık beşyüz bin insan yaşar. Evlerin büyük çoğunluğu tek katlıdır ve tsunamilerden korunmak için yüksek tepelerin üzerine inşa edilmişlerdir. Valparaiso’nun favelamsı, renkli ve dar sokaklarında gezerken her duvarın dış cephelerine yapılmış herbiri ayrı bir şaheser olan grafitilerin ardındaki çatlakları görmek hala mümkündür. Bu çatlaklar 110 yıl önceki büyük Valparaiso depreminin değil 2010 yılındaki 8.8 şiddetindeki depremin tazeleridir. Şehirdeki binaların neredeyse tamamı hasar görmüştür. Kuleleri yıkılan tarihi katedrallerin ve duvarları çatlayan, ortadan ikiye ayrılan evlerin tamamı boştur ancak büyük çoğunluğu yıkılmamıştır. Bu evler hala yıkılmayı, tarihi eser statüsünde olan katedraller ise tamir edilmeyi bekler. 8.8 şiddetindeki depremin üzerinden on yıldan fazla bir süre geçmiş olmasına rağmen depremin Vina del Mar ve Valparaiso binalarında bıraktığı izleri görmek mümkündür.
Valparaiso’ya ayrı bir şehir sayılamayacak kadar yakın olan Vina del Mar’da her yüz metrede bir Tsunami anında nereye gitmeniz gerektiğini gösteren tabelalar ve işaretler vardır. Bunlar 2010 depreminde bu şehirde devletin tsunami erken uyarı sisteminin arızalanması sonucunda ölen 300 kişinin ölümünden geride kalan kapalı, üzeri sarılmış yaralardır. Ölen 300 kişi hiçbir zaman geriye gelmeyecek olsa da, daha fazlasının ölmemesi için alınan tedbirler mevcuttur.
Yüzlerce kilometrelik bir alanda üç dakika boyunca etkili olan ve artçıları 7.0 üzerinde büyüklüğe sahip olan bu depremde Şili’de toplam 525 kişi ölürken ve depremin etkili olduğu alanlardaki popülasyonun %9’unun evlerinde ağır hasar veya çökme meydana gelmiştir. 13 yıl önce yaşanan bu depremin geride bıraktıklarını bugün bile görmek mümkün olsa da, görünenlerin büyük çoğunluğu yeryüzünün yaralarından ibaret. Bu coğrafyada yaşayan insanlar depremlerin tanrılardan gelen bir ceza ya da yılanların dövüşünden doğan sarsıntılar olduğu inançlarını müzelerinin duvarlarına asmışlar. Hiçbir Şilili ile konuşurken depremin bir mukadderat olduğu izlenimine kapılmıyorsunuz, çünkü bir deprem ile bir felaket arasındaki en büyük fark yaptığınız hazırlıktır.
Dünya’nın en büyük depremlerinde dahi bir insan bile ölmemeli. Deprem, Şilililer için iğrenç bir kokteylden ibaret olmalı.
Şili düşük ölüm sayısına rağmen her depremden sonra yapı denetim yönetmeliklerini güncelliyor.
On Üç Bin Yedi Yüz Üç Kilometre Ötede
Türkiye’de neredeyse her yıl büyük bir deprem oluyor. Bu depremler dünyanın en büyük depremleri değiller, buna rağmen Türkiye’de 1960 yılından beri deprem nedeniyle yaklaşık yüz bin insan öldü. Milyonlarca insan evsiz kaldı ve şehirlerinden uzaklaştı. Doğru yöne bir adım atılırsa, yüzlerce yanlış adım atıldı.
Dünyanın en modern yönetmeliklerine rağmen lise seviyesinde eğitim veren üniversitelerden mezun olan mühendislerin tasarladıkları evlerde binlerce insan öldü.
Dünyanın en modern yönetmeliklerine rağmen inşaat denetimindeki takipsizlikler nedeniyle binlerce insan öldü.
Dünyanın en modern yönetmeliklerine rağmen oy arayan politikacıların imar afları nedeniyle binlerce insan öldü.
Türkiye’de depremler geride sadece ölüm, acı, kayıp ve gözyaşları bıraktı. Depremlerin yeryüzünde bıraktığı yaralar, insanların bedenlerindeki ve zihinlerindeki yaralardan bile daha önce kapandı. Başka insanların binlerce kilometre ötedeki başka ülkelerde, on yıllar önce can güvenliklerinden endişe duymadan, eğlence için kokteyllerine isim olarak taktıkları doğa olayları, 2023 yılında Türkiye’de on binlerce insan öldürüp, milyonlarca insanın hayatını değiştirdi.
Şilililer bir asırda dört kez asrın felaketini yaşarken bile bizim son yirmi yılda döktüğümüz kadar gözyaşı dökmedi.
Comments